mehtap YILDIRIM
Kırılganlık üzerine
Güncelleme tarihi: 19 Ara 2019
Güçlü olmak üzerine kurgulanmış bir kişilik yapım var(dı). Çocukken bile başkalarının yanında ağlamaz, ağlamak için banyoya kapanırdım. Başkalarının yanında rahatlıkla ağlayabilmeye ancak 39 yaşındayken ağabeyimi kaybettikten sonra başladım. Şimdi rahatlıkla çoğu zaman da coşkudan ağlıyorsam da yine de zaman zaman kendimi farklı biçimlerde kırılganlığımı saklamaya çalışırken buluyorum. Kırılganlık eşittir zayıflık yanılgısı neden bu kadar yaygın? Konunun hakim kültürün feminene bakışı açısından değerlendirilmesi konusunu başka zamana bırakırsak aslında gerçek güç kırılganlığımızı sahiplenip özümüz neyse öyle yaşamak değil mi? Zayıflıklarımıza, kırılganlığımıza rağmen ayağa kalkmak, yaşamaya devam etmek en büyük güç değil mi? İnsanlar filmlerde ya da öykülerde hep daha zayıf olan, dayak yemesine rağmen dövüşmeye devam eden karakterlerden yana oluyor da kendimize niye aynı desteği vermiyoruz? Güç ve güçlü tanımlarımızı yeniden yapılandırmanın zamanı geldi. Yeri gelince kırılgan ve hassas olan, gerçek benliğimizi idrak ve kabul edip onu şefkatle sarıp sarmalamaz, yanıltıcı “güç” tanımlarının peşinde koşarsak kendimize, çevremize ve yaşantımıza yazık etmiş oluruz. Kırılganlığımızı, zayıflıklarımızı, kusurlarımızı, bilmediklerimizi saklarken harcadığımız enerjiyi hayatı doyasıya yaşamaya ve yaratıcılığımızı yeşertmeye yönlendirsek harika olmaz mı?
Zırhlarımızın ağırlığından hafifleyip duvarlarımızın sınırlarından çıkıp yaşamaya bakalım.
Ben insanım -bilinen- evrendeki en muhteşem varlığım: Kırılganım, kusurlarım var, hata yapabilirim, zayıflıklarım olabilir ama şükür ki yaşıyorum. Zamanımı ve enerjimi, zırhlar giymeye, duvarlar örmeye ve maskeler takmaya harcamak yerine sorumlu ve iyi bir hayat sürmek için kullanacağım.
Kırılganlıklarım beni insan, savaş yaralarım beni benzersiz kılıyor!